Barış Akademisyeni, Siyaset Bilimci Prof. Dr. Atilla Güney, şiddete karşı en güçlü direnişi kadın hareketinin gösterdiğini belirterek, “Toplumsal faşizme karşı koyan, en yüceltmemiz gereken direniş, kadın hareketidir. Bu anlamıyla bizim bel bağlayacağımız temel gruplar toplumsal cinsiyet, ekoloji ve kimlikler üzerinden ötekileştirilenlerdir. Örgütlü faşizmin dışında kalarak yeni bir toplumsal mücadele biçimi örebilirler. Umudum bu gruplarda” dedi.
Şiddet; kavramsal bir alandan çıkıp yaşamın her alanına nüfuz etmiş durumda. Başta kadınlar olmak üzere çocuğa, ağaca, suya, toprağa, hayvana, iktidarlar tarafından öteki görülen kimliklere, Aleviye, mülteciye, işçiye, emekçiye, emekliye, gence, öğrenciye, öğretmene, doktora yönelik şiddet tırmanmış durumda.
Konuya dair değerlendirme yapan Barış Akademisyeni/Siyaset Bilimci Prof. Dr. Atilla Güney, toplumsal faşizmin doğurduğu şiddet karşısında en etkili direnişi gösteren ve toplumsal muhalefet yapan kesimin kadınlar olduğunu söyledi.
Güney, şunları dile getirdi:
“Örgütlü bir şiddetle karşı karşıyayız. Muhalefetin dili iktidarın diliyle örtüşmüş durumda. İktidar, muhalefetin sürekli göçmen meselesini gündeme getirmesi işine geliyor. Bu anlamıyla siyasal muhalefetten çok bir şey beklememek lazım.
Kendisini muhalefet olarak tanımlayan kesimin içerisinde de aynı toplumsal faşizmin etkilerini görebiliyoruz. Sendikalara baktığınız zaman aslında yapmaları gereken şeyin çok gerisinde kaldıklarını görüyoruz. 20-30 sene başkanlıkta kalan adamlar var, bu korkunç bir şiddet biçimidir. Maden işçilerine bakıyorsunuz, sendikalar arkalarında yok.
Bu ülkede en bel bağlayacağımız, toplumsal faşizme karşı direnen toplumsal muhalefet biçimlerinden birisinin kadın özgürlük hareketi olduğunu düşünüyorum. Elimizde en güçlü mücadele aracı, en yüceltmemiz gereken direniş, kadın hareketidir. İşçi mücadelesinde, ekolojik direnişte ve daha birçok alanda ön saflarda hep kadınları görüyoruz. Dolayısıyla umudumuz bu ötekileştirilenlerde.”